Balkan Harpleri’nde Ordular 1912-13
Açıklama
Balkan Harpleri
Osprey Askeri Tarih Dizisi -9
Birinci Dünya Savaşı’nın muazzam boğazlaşması tarafından gölgede bırakılmış olsalar da, 1912-13 tarihli iki Balkan Harbi, dünyayı değiştirecek Harb-i Umumi’yi ateşleyen esas kıvılcımı çakmıştı. Bu eserde art arda gerçekleşen Balkan Harpleri’nin sebepleri, seyirleri ve neticeleri özetleniyor ve muharip ordular ?1912’de Osmanlı İmparatorluğu ile hasmı Balkan İttifakı (Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ); 1913’te ise Bulgaristan karşısında eski müttefikleri, Osmanlı İmparatorluğu ve harbe yeni dahil olan Romanya? tasvir ediliyor. Çok çeşitli üniformalar ile ilginç yerel kıyafetleri resmeden renkli levhalar ve az bulunur fotoğraflar, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçiş niteliğini taşıyan bu çarpıcı tarihsel döneme askerî kıyafet ve teçhizat açısından ışık tutuyor.
Tarihin en büyük savaşlarının ayrıntılı dökümleri, çarpışan kuvvetlerin komuta stratejileri, muharebe taktikleri, askerî harekâtların düğüm noktaları.
Dünyadaki çeşitli orduların üniforma, teçhizat, tarih ve örgütlenmeleri, geçmişleri ve bugünleri.
İÇİNDEKİLER
Giriş
Kronoloji
Ordular
Silahlar ve Teçhizat
Üniformalar
Levhalar
Dizin
Tarihçiler 1912-13 senelerinde vuku bulan iki Balkan Harbini sıklıkla Birinci Dünya Harbi’nin “önsözü” olarak tasvir etmişlerdir. Nitekim Büyük Harp’i ateşleyen kıvılcım, 1912-13’te Sırbistan’ın kazandığı galibiyetlerin közleri arasından çıktığından, Balkan Harpleri bazılarının nazarında 1914 Ağustos’unda Düvel-i Muazzama’yı yutan çatışmaların açılış salvosu sayılmıştır.
Balkan bölgesi 1912 itibarıyla Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Karadağ hükümran devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa eyaletleri arasında taksim olunmuştu. Balkan milletlerinin 19. yüzyıl boyunca teker teker Türk yönetiminden ayrılıp bağımsızlıklarını kazanmaları Osmanlı İmparatorluğu’na Avrupa’daki çoğu toprağını kaybettirmişti, ama 1912’ye gelindiğinde halen doğrudan İstanbul’dan yönetilen geniş bir arazi mevcuttu. Osmanlıların Avrupa eyaletleri Yunanlardan, Bulgarlardan, Sırplardan, Arnavutlardan ve başka milletlerden bir karışımla meskûn bulunuyordu: bazıları da adeta dağınık cemaatlerden müteşekkil etnik-dinî bir yapboz halindeydi.
Bu topraklarda yaşayan ve Türk olmayan pek çok halk, anavatan olarak gördükleri ülkelerle birleşmek istiyorudu, ama Osmanlı tebaası olarak kalmaktan memnun, geniş bir Müslüman ahali de mevcuttu.