Germinal
Etiket Fiyatı : 180.00 TL
İş Kültür İnternet Sitesi Fiyatı
135.00 TL
Açıklama
Germinal
Émile Zola (1840-1902): Natüralizm akımının en önemli temsilcilerinden olan yazar, romanları için gerekli yaşam deneyimini zorluklar içinde geçen gençlik yıllarında kazandı. 1864’de ilk öykü kitabı Ninon’a Öyküler yayımlandı. 1865’de kendi yaşamından izler taşıyan Claude’un İtirafları çıktı. Zola, romancının olayları bir izleyici gibi kaydetmekle yetinmemesi, kişileri ve tutkularını bir dizi deneyden geçirirken, duygusal ve toplumsal olguları bir kimyacı gibi işlemesi gerektiğini savundu. l867’de yayımlanan Thérèse Raquin’den başlayarak tüm romanlarını aynı görüşle yazdı. Meyhane (1877), Nana (1880), Yaşama Sevinci (1884), Germinal (1885) ve Toprak (1887) en tanınmış romanları arasında yer alır. Kuzey Fransa’da uzlaşmaya yanaşmayan maden işçilerinin grevini konu alan Germinal sadece Zola’nın değil, Fransız edebiyatının da en değerli eserleri arasında sayılmaktadır.
Bertan Onaran (1937 – 2016):Haydarpaşa Lisesi’ni, İÜ Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. İlk çevirilerini 1963 yılında yayımladı. 1964’te Memet Fuat’la tanıştı; eserlerini çevirdiği yazarlar arasına Gide, Sartre, Camus, Mayakovski katıldı. Ardından Saint-Exupery, Marguerite Duras, Albertine Sarrazin, Gilles Martinet’den çeviriler yaptı. Cervantes’in başyapıtı Don Quijote’yi ilk kez tam metin olarak çevirdi. Wilhelm Reich’ın bütün kitaplarını Türkçeleştirdi. André Malraux, Émile Zola, Stendhal, Panait Istrati, Eugène Ionesco, Alain Robe Grillet, Nathalie Sarraute’dan çeviriler yapan Bertan Onaran’ın 1972’de Beauvoir’dan aktardığı Konuk Kız’a TDK çeviri ödülü verildi.
Birinci Bölüm
I
Kara bir mürekkep kadar yoğun ve karanlık gecede, düz ovada, Marchiennes’le Montsou’yu birleştiren ve pancar tarlaları arasında ip gibi uzanan yolda bir adam tek başına
yürüyordu. Bastığı yeri bile göremiyor, engebesiz vadinin uçsuz bucaksızlığını da ancak denizi döven sağanağı andıran, çırılçıplak tarlaları ve bataklıkları yalayıp gelirken buz kesen mart rüzgârından sezebiliyordu. Göğün tekdüze karanlığını bozan tek bir ağaç gölgesi yoktu, taş döşeli yol karanlık sağanağı içinde bir dalgakıran düzlüğüyle uzayıp gidiyordu. Adam saat ikiye doğru çıkmıştı Marchiennes’den. Havı dökülmüş pamuklu ceketiyle kadife pantolonu içinde çivi keserek uzun adımlarla yürüyordu. Çizgili bir mendile sardığı öteberisi epey canını sıkıyordu; bu küçük çıkını kimi zaman sağ, kimi zaman sol koltuğuna sıkıştırıyor, karayelin kamçılaya kamçılaya kanattığı iri ellerini ceplerine sokuyordu. İşsiz güçsüz, yersiz yurtsuz bir işçiydi, kafasında tek bir düşünce, gün ağarınca bu keskin soğuğun yumuşayacağı umudu vardı yalnız…